HOŞGELDİNİZ

Aradığınız konularda size yardımcı olabildiysem ne mutlu

Bu Blogda Ara

16 Ekim 2010 Cumartesi

HALI-KİLİM SANATI VE TARİHİ

 En güzel, en değerli halı ve kilimler İran, Türkiye, Afganistan, Hindistan, Çin gibi ülkelerde dokunur. Doğulu sultanların saraylarından ya da Çin tanrılarının tapınaklarından gelen yüzlerce yıllık doğu halıları müzelerde dikkatle korunmaktadır. Bunlardan bazıları altın iplikle dokunmuştur; bazılarında ise zengin bir fon üzerinde mücevher gibi işlenmiş zengin desenler görülür. Eski Mısırlılar ile Asurlular belki de halı ve kilim dokuyan ilk insanlardı. Bu sanat büyük bir olasılıkla onlardan Türkiye, İran, Kuzey Hindistan ve hatta Çin'e yayıldı. Gerçek doğu halı ve kilimleri tümüyle elde dokunur. Eskiden kilim dokumak için biri üstte, öbürü altta olmak üzere iki çıtadan oluşan basit bir tezgâh kullanılırdı. Bu iki çıta arasına, "çözgü" adı verilen ve kilimin zeminini oluşturan düşey iplikler gerilirdi. Bundan sonra kilimi dokuyacak olan kişi tezgâhın önüne oturarak değişik renkli atkı ipliklerini çözgü ipliklerinin arasından enlemesine geçirirdi.
10.2. HALI SANATININ DOĞUŞU
Dokuma tekniğinin ilk olarak ne zaman ve nerede başladığı tam olarak bilinmese de hiç kuşku yok ki dokuma sanatı, genel bağlamda, Orta Asya'da başlamıştır. Bu bölgede yaşayan yerliler, ki göç eden bu kabilelere yörük ya da göçebe kabileler denilmektedir, büyük bir nüfus patlaması neticesinde Asya'nın batılarına göç edip kendilerine yaşamak için daha uygun alanlar aramaya başladıklarında göçebeler şiddetli bir çok hava koşullarına maruz kalmışlardır. Bu nedenle çadırlarını kurmak için keçi yünü kullanmaya başlamışlardır. Keçi yünü koyun yününe nazaran çok daha uzun ve sıkıdır. Düz dokuma tekniği bu anlamda ilk defa göçebe tenteleri yapmak için kullanılmıştır. Küçük bir kızın saç örgüsünde ki kısa saçların dışarı çıkması gibi keçi yünü de dokuma kumaşın dışına çıkarak düz dokuma çadırındaki delikleri kapar ve çadırı adeta su geçirmez bir hale getirir. Daha sonraları, bu göçebe insanlar çadırlarının toprak zeminindeki rutubetten kendilerini korumak ihtiyacı duymuşlardır. Bu yüzden düz dokuma tekniğinin aynısını kullanarak "Kilim" adını verdikleri zemin kaplamalarını üretmişlerdir. Yaşadıkları bu alanda pagan inanışlar hakim olduğu için düz dokuma motiflerinin çoğu tapınılan bir takım sembol betimlemeleri yansıtır. Bir süre sonra dokuma sanatı gelişti ve günlük yaşamda kullanılan bir çok eşya dokuma oldu örneğin; ulaşımda kullanılan at veya develerin eyer çantası gibi… Yörükler keçi yününden kilimler dokuyarak bunları sıcak battaniyeler olarak kullandılar. Kilimler ayrıca çadırların içinde bölmeler yaratmak için kullanıldığı gibi bebek beşiklerinde de kullanıldı.
Kilim kenarlarından çadır direklerine bağlanarak beşiğin öne ve arkaya sallanmasına ve bu sayede de bebeğin uyuması sağlanırdı. Bu tür çeşitli dokumalar zaman içerisinde bir takım ek kullanımların oluşmasıyla evrimsel temelde gelişmiştir.
Çadırlarda yaşayan bu göçebeler ilk başlarda kuru yaprak yığınlarını çadırlarının köşelerine dizmiş ve bunları yatak olarak kullanmışlardır. Ancak vücut ağırlığı altındaki bu yatakların toz toprak olmaları, çok az konfor sağlamaları ve sıklıkla değiştirilmek zorunda olmaları gibi dezavantajları bulunmaktaydı. Daha sonraları hayvan postlarının kullanımını model alarak, göçebeler bu düz dokumalarına (pile) eklemeye başladılar. Bu ilk pile kilimleri oldukça esneklerdir. Göçebeler bu kilimleri kolaylıkla katlayıp atların sırtlarına atarak bunları uzun yolculukları esnasında uyku çantaları olarak kullanmaktaydılar.
10.3. HALIYLA İLK TANIŞMA
Türk halıları, tüm dünyadaki ev eşyaları arasında en çok satılanlarıdır. Zengin renkleri, sıcak tonları ve olağanüstü dokuları ile geleneksel motifleri Türk halılarının 13. yüzyıldan bu yana koruduğu mevkide büyük bir paya sahiptir. Türklerin İÖ 5. yüzyıldan bu yana düğümlü dokuma tekniğini bildiklerini gösteren buluntulara Altay Dağları'ndaki Pazırık Höyüğü'nde rastlanmıştır. 13. yüzyılda Anadolu'yu dolaşmış olan Marco Polo, bu halıların güzelliği ve sanatsal değeri üzerine yorumlarda bulunmuştur. Bu dönemden kalan ve Selçuk halıları olarak bilinen diğer bir kaç halı, orta Anadolu'daki bir çok camide keşfedilmiştir. Selçuk Halıları bugün Konya ve İstanbul'daki müzelerde sergilenmektedir. Marco Polo'nun 1272 senesinde övmüş olduğu halıların aynısına bakıyor olabileceğimiz düşüncesi oldukça heyecan vericidir.
   
10.4. PAZIRIK KURGANINDA BULUNAN HALI
      Altaylarda beşinci Pazırık kurganında buzullar içinden çıkarılan en eski halı Asya Hunları bölgesinden gelmektedir. Aslında bunun bulunduğu yer kürk ve hayvan postunun kullanıldığı, hâkim olduğu bir bölgedir. Asya Hunları bu motifleri maden eserlerinde de değerlendirmişlerdir. Buna karşılık iç geniş bordürde görülen rengeyikleri, bu bölgenin faunasına girmektedir.
       Beşinci kurganda bulunan bu halı inanılmaz inceliği, yüksek kalitesi, motiflerinin zenginliği ve özellikleri ile dikkati çeker. Buzul haline gelmiş bir kurgan odasında, mumya'lanmış ölü at, dört tekerlekli araba ve diğer ev eşyaları arasında bulunan bu halı, ilk defa 1953'te yayınlanarak çok geniş ilgi uyandırmış, daha sonra etraflıca tanıtılmıştır. Halı 1.89x2 m. boyutlu ve çok ince yünden (iplik) yapılmış olup, 10 cm2'de 36.000 Gördes düğümü ile inanılmaz ve daha sonraları erişilmemiş bir ustalık eseridir. Halı, süvari figürlerinden geniş bordur, geyik figürlerinden ikinci geniş bordur, gri fonlardan bir iç ve bir dış dar bordur, zeminde 24 kare halinde haçvari çiçeklerden, kırmızı zemin üzerine beyaz, sarı ve mavi renklerin hâkim olduğu dama tahtasına benzer bir örnek göstermektedir. Ölülerin gömülmesi âdetleri, mumyalanmış ölülerin tipleri ve Altay bölgesinin tarihi ile komşu kurganlarda çıkan diğer eserler karşılaştırılınca, halının Asya Hunları'na ve MÖ 3. - 2. yüzyıllara denk geldiği ortaya çıkmaktadır.
10.5. DOĞU TÜRKİSTAN’DA BULUNAN HALILAR
Rudenko adlı arkeologun Pazırık halısını keşfinden 45 yıl kadar önce başka bir arkeolog 1906-1908'de Doğu Türkistan'da Lop Gölü batısında 3 ve 4. yüzyıllardan kalma düğümlü halı parçalarını bulmuştu. Bunlar sert, kalın ve boyanmamış yünden bükülmüş ipliklerden tek argaçlar üzerine düğüm atılıp bazen beş sıra arış geçirilerek hazırlanmıştır, üç çeşit sarı, koyu mavi, kırmızı, mat yeşil ve kahverengiden canlı ve parlak renkler baklavalar, şeritler ve çok stilize çiçeklerden ibaret basit örnekleri meydana getirmektedir. Bu parçalar, şimdi Londra'da British Museum'da ve Hindistan''da Yeni Delhi Müzesi'nde saklanmaktadır.
Bundan birkaç yıl sonra 1913'te Turfan araştırmaları yapılırken Kuça' nın batısında Kızılda diğer bir düğümlü halı parça'sı bulunmuştur. 16 x 26 cm. boyutlu parça yine sert, kalın boyasız yünden bükülmüş ve arışlarla tek argaç üzerine düğümlü fakat ayrıca bir atlamalı argaçlar üzerine ince yün iplik düğümlerle zenginleştirilmiş bir tekniği vardır. Kırmızı zemin üzerine siyah konturlu sarı renkte bir kıvrık dal veya ejder kuyruğunu andıran örnek canlı renklerle belli olmaktadır. Bu parça şimdi Berlin İslam Sanatı Müzesinde olup, 5. ve 6. yüzyıllardan kaldığı kabul edilmektedir. Doğu Türkistan, daha çok keçe örtülerin kullanma bölgesi ve keçenin hâkim olduğu yerdir. Bulunan halılar Batı Türkistan'dan buraya getirilmiş olmalıdır.
10.6. FUSTAT’TA BULUNAN 9.YÜYIL ABBASİ DEVRİ HALILARI
Abbasi'lerin merkezi Samerra' nın (M.Ö 838-883) Türk muhafız birlikleri için kurulmuş bir şehir olduğunu düşünürsek, 9. yüzyıl erken Abbasi Devri halı sanatı ile kolayca bağlantı kurabiliriz. Tek argaca düğüm ile iki halı parçası Fustat' ta bulunmuş ve yayınlanmıştır. Her iki parça tek argaçlar üzerine sıralanmış kısa yün ipliklerle Doğu Türkistan da bulunan halı parçalarının tekniklerini andırmaktadır. Bundan başka, baklavalardan meydana gelen geometrik kompozisyonları da tamamıyla Türk halılarındaki örneklere uygundur.
      Fustat' ta (eski Kahire) ele geçirilip Stockholm müzelerine mal edilen bu iki küçük parça halı, Samerra üslubu için karakteristiktir. Bunlardan biri kızıl kahverengi zemin üzerine, koyu mavi, yeşil ve devetüyü renklerden meydana gelen, kaydırılmış eksene göre sıralanmış iç içe iki altıgen yıldızlardan bir örnek gösteriyor. Zeminle arasında sınır bulunmayan geniş bordur büyük baklavaları çevreleyen küçük baklavalardan ibaret olup, üç şerit halinde dar bir dış bordürle kavranmıştır. Bu parça halı 29 x 32 cm. boyutludur.
30.5 x 13 cm. boyutlu diğer parça halı da baklavalardan oluşan geometrik bir örnek göstermekte olup, aynı renklere ilave olarak az kırmızı vardır. Bu parçanın ilgi çekici bir özelliği, Doğu Türkistan'dan gelen birçok erken halılarda da görüldüğü gibi, düğümlerin ters taraftan yapılmış olmasıdır ki bu belki halının kaymasını önlemek veya soğuğa karşı korunmak içindir.
Fustat' ta bulunan diğer küçük halı parçaları da, Abbasi devrine mal edilir. Bunlar arasında Kahire Arap Müzesi'nde bulunan kufi kitabeli iki parçadan biri, büyük bir ihtimalle (817-818) tarihlidir.
Bunlar Doğu Türkistan'da bulunan İslam öncesi halılar ve İspanya halıları gibi tek argaç üzerine düğümlü halılardır. Fustat' ta bulunan diğer ilgi çekici parça'lar, New York Metropolitan Müzesi'ndedir.
Bunlarda kırmızı zemin üzerine dantelli süsleme, üçgenler ve daireler şeridinden mavi, sarı, yeşil ve kahverengi bir örnekle koyu mavi zemin üzerine sarı kufi harflerden bir bordur vardır. Kufi harfler Abbasi parçalarından daha gelişmiş haldedir. Bunlar belki Tolunlular, Ahşitler veya Fatimiler devrine girer.    
10.7. SELÇUKLU DEVLETİ DÖNEMİ
Türk Kilim ve Halı dokumacılığının Anadolu'daki yayılması ve gelişmesi Selçuklu İmparatorluğu dönemine rastlamaktadır. Dokuma sanatı Anadolu'ya 11. yüzyılın sonları ve 12. yüzyılın başlarına doğru en güçlü dönemini yaşamış olan Selçuklular tarafından tanıtılmıştır. Onlardan günümüze kalan halılar başta İstanbul'daki Türk İslam Eserleri Müzesi olmak üzere birçok müzemizde sergilenmektedir. Bu halıların renk ve motif zenginliği insanı şaşırtacak düzeydedir. Selçuklu halı dokumacılığı ticaret yolları üzerinde gelişmiştir. Bu yörelerde halı dokumacılığını daha çok Türkmen oymakları sürdürürdü. Kınık, Teke, Kaçar, Avşar, Karakeçi, Kayı gibi Türkmen oymakları, dokudukları halı ve kilimlere oymaklarının armalarını da işlerlerdi. Bazı yerlerde kilim dokunurken içine mavi boncuk yerleştirilir, bazen de dokuyanın saçından bir parça katılırdı. Boncuk ve saçın uğur getireceğine inanılırdı. Bu halı ve kilimlerde kullanılan renk ve motifler bölgelere göre değişirdi. Bitkilerden, bitki köklerinden özel yöntemlerle elde edilen boyalar kullanılırdı. Böylece doğanın canlı renkleri halı ve kilimler üzerine nakışlanırdı. Dekorları meydana getiren motifler; baklavalar, sekiz köşeli yıldız, uçları çengellerle çevrilen sekizgenler gibi, sık sık görülen geometrik şekillerdir. Bazen geometrik şemaya uydurulmuş, bitki motiflerine de yer verilmiştir. Zemin kompozisyonu, bu sade şekillerden ibaret motiflerin, yan yana ve üst üste sıralanmasından meydana gelir. Fakat Konya Selçuklu halılarına asıl anıtsal ve karakteristik manzarasını veren geniş bordürlerindeki iri kufi yazı dekorudur. Başlangıçta uçları ok başını andıran sivri üçgenlerle nihayetlenen dik harfi bir kufi görülür. Sonraları bu, çeşitli değişmelere uğrayarak devam eder. 
Kufi bordürlerde dar ve uzun kenarlar düzüne uzatılarak aralarında hiçbir bağlantı sağlanmamış, böylece köşeler hemen hemen boş bırakılmıştır. Daha sonraki gelişmelerde uygulanan çok başarılı köşe geçişleri yanında bunlar henüz böyle bir problemin ele alınmadığı çok iptidai, arkaik bir devrin özelliklerini göstermektedir.
Sonraları örgülü ve çiçekli Kufi bordürler halinde gelişerek 14. ve 15. yüzyıl minyatürlerinin halı tasvirlerinde, İspanya ve erken Kafkas halılarına varıncaya kadar etkisini göstermiş olan Kufi bordürleri büyük ölçüde dekoratif zenginlik sağlamıştır.
1905'te Konya Alaeddin Camii'nde bulunan halıların, camiin genişletildiği 1221 yılından sonra Sultan Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılıp daha onun sağlığında buraya vakfedilmiş olmaları gerekir. Geniş mekânı kaplayacak şekilde ve 5-6 metre uzunluktaki bu büyük halılar, Selçuklu sanatının en abidevi örnekleri arasında yer almaktadır. Koyu ve açık olarak mavi ve kırmızı renkler esastır. İki ton halinde yeşil de görülür. Pek belirli olmayan kirli beyaz veya krem rengi ile daha çok konturları belirleyen koyu bir kahverengi, nadiren biraz parlak sarı, ikinci planda bunların yanında daha az yer alır. Bütün örnekler esasında geometriktir ve aynı motifler kaydırmalı eksenler halinde sıralanmış olup, geniş ölçü'deki zemine göre küçük şekillerden meydana gelmiştir.
 Pek ince olmayan düğüm sıklığı m2'de seksen ile yüz bin arasında değişmektedir. Her düğümüyle Selçuklu olan bu halılar gerçekten sultani eserlerdir. 2.50, hatta 3 metre genişliğe yaklaşan bu halıların tezgâhları, büyük atölyeleri gerektirmektedir. Ancak aynı şehirdeki imalat yerlerinde yapılmış olmalıdır.
Konya Selçuklu halıları 31 Mart 1930 tarihinde dünyanın en zengin halı koleksiyonunu içinde saklayan İstanbul Süleymaniye Külliyesi Darüzziyafesinde Türk İslam Eserleri Müzesi'ne getirilmiştir. (Şimdi Sultanahmet'te İbrahim Paşa Sarayı'na taşınmıştır). Bunlar çoğu yıpranmış durumda sekiz Selçuklu halısı olup, üçü hemen hemen tamam, beşi parça halindedir.
 Bütün haldeki en büyük Konya halısı (2.85 x 5.50 m.) klasik Selçuklu halılarının en abidevi eseri olup, açık kırmızı zemin üzerine koyu kırmızı olarak ok başını andıran, kuvvetle üsluplanmış kartal motiflerinin kaydırılmış eksenler üzerinde sıralanmasını gösterir. Kahverengi konturlu bu örneğin uçları kancalı olup, ortası koyu mavi renkte küçük bir baklava ile dolgulanmıştır. Halıya asıl abide kuvvetini veren geniş bordur, koyu mavi üzerine açık mavi olarak beyaz konturlu iri ve dik kufi harflerden gelişme süslemelerden meydana gelmiştir. Dik üçgen başlıklı kufi harfler sarı kancalar ve kırmızı şeritlerle canlandırılmıştır. İç ve dış bordürlerde dışta mavi kare içine kırmızı, içte kırmızı kare içine mavi olarak sekizgen yıldız dolgulu küçük kareler sıralanmıştır.
 İkinci Konya halısında koyu mavi zemin üzerine kırmızı yıldız dolgulu açık mavi sekiz köşeli yıldızlar dört taraftan çift şeritlerle birbirine birleştirilmiş, yıldızları bağlayan bu şeritler, iki taraftan çift kancalarla zenginleştirilmiştir. Kufiden gelişen geniş bordürde vişne çürüğü zemin üzerine kırmızı renkte dört kenarından kufi kanatlar çıkan kaseler görülür. Dar bordürler kahverengi zemin üzerine uçları kancalı sarı çengellerin çift çift bağlanmasından meydana gelmiştir. (Ebadı 3.20x2.40 m)
 En büyük ölçüsü ile (6.08 x 2.46 m.) dikkati çeken üçüncü Konya halısında saman sarısı zemin üzerine basık sekizgenlerden ibaret deve tabanı denilen kırmızı bir örnek kaydırılmış eksenler halinde sıralanmıştır. Bunların içi koç başı adı da verilen kancalı dört motifle dolgulanmıştır. Halının büyüklüğüne göre dar kalan bordur kırmızı zemin üzerine ince beyaz kufiye benzer karşılıklı iki harfin kancalı bir düğümle birleşmesinden meydana gelmiş, tepesi yarım ayla taçlanmıştır. İç ve dış dar bordürler iki mavi şeritten ibarettir. Bu halının zemin örneği Çin ipek kumaşlarında da görülür.
 Dördüncü Konya halısı küçük boyda olup (2.30 x 1.14 m.), koyu mora çalan kırmızı ve dar zemin üzerine açık kırmızı olarak geometrik motiflerden gelişmiş stilize çiçeklerin diyagonal sıralanıp alternatif eksenler üzerine on beş sıra halinde yerleştirilmesini gösterir. Çiçeklerin kademeli sapları bir sırada sağa, bir sırada sola kıvrılmıştır. Altıgen çiçeklerin sivri ucu iki tarafa çiçek tacı gibi kancalı olup, ortasında küçük mavi altıgen üzerine kırmızı, veya kırmızı altıgen üzerine zemin rengi ile gamalı haç biçiminde bir dolgu vardır. Halının zeminini çevreleyen mavi şeridin köşelerinde kancalı beyaz dolgular vardır. Bordur tabii kahverengi yünden zemin üzerine firuze olarak iki ayrı örnek gösteriyor. Enine gelen bordur bir karenin dört kenarından çıkan kufi kanatlarla ikinci Konya halısındaki bordüre benziyor. Uzun kenar bordüründe ise, iç içe iki yıldızın iki tarafı, yine ince kanatlarla diğeri iki tarafı kanatların ucundan içe dönük birer çengel ve tepelerinde birer küçük baklava motifi ile nihayetleniyor. Dar bordürlerde kırmızı üzerine beyaz köşeli 'S' ler sıralanmaktadır.
Büyük bir halıdan parça halinde kalan beşinci Konya halısında koyu mavi zemin üzerine açık mavi olarak etrafı yukarıya kıvrık çengelli kancalarla çevrili, bir ucu ok biçiminde nihayetlenen ve ortası çakmak denen kırmızı köşeli S dolgulu altıgenler görülür. Çiçek aslından geliştirilmiş geometrik örnek sıralanışı kendini belli eder. Kırmızı üzerine bekûfili geniş bordur kırık köşeli hatlar için de renkli yıldız dolgularla zenginleştirilmişlerdir. İç bordürde ise, sarı zemin üzerine bir tarafı mavi, bir tarafı kırmızı, kazayağı denilen köşeli bir çiçek motifi bir aşağı bir yukarı yan yana sıralanmıştır. Fustat' ta bulunan parçalarda aynı motif değişik renklerle ve daha natüralist olarak görülür.
Altıncı Konya halısında zemin sarı olup, üzerinde koyu mavi renkte etrafı kancalı baklava motifleri sıralanmıştır. Bunlara Eli Belinde deniliyor. Alt kenarda zemin rengi birden değişerek koyu mavi olmuş, örnekler sarı rengi almıştır. Bu çizgi üzerinde yarım kalan motiflerin boşluğunu doldurmak için ortası sarı benekli koyu mavi birer baklava motifi yerleştirilmiştir.
Açık kırmızı zemin üzerine koyu kırmızı kufi bordürde iki harf ortadan birleştirilmiş ve yeşil bir ay motifi ile taçlandırmıştır. Sarı renkte kalın bir şerit, zeminle bordürü ayırmaktadır. Bu bordur örneği sarı renkte kufilerle Fustat parçalarında görülür.
Konya Kılıçaslan kümbetinden 10 Ağustos 1928'de müzeye gelen Konya halısının zemin ve bordüründen çok küçük bir parça kalmıştır, (0.77 x 0.17 m.). Koyu mavi zemin üzerine etrafı çengellerle çevrili açık mavi renkte, içi ortası kırmızı benekli küçük kahverengi ve sarı baklava dolgulu büyük baklavaların sırlanması görülür. Bu kancalı büyük baklavaların etrafı ayrıca ortaları çakmak denen köşeli 'S' dolgulu uzun ve dar baklavalarla çevrilmiş, bunların birleşen uçları arasını bağlayan uzun altıgenlerle birlikte sekizgen bir çevre halini almıştır. Kalan kısımlardan anlaşıldığına göre, bordur bazı renk farkları ile beşinci Konya halısının bordürünü tekrarlamaktadır. Diğer Konya halılarında olduğu gibi burada da bitki ve çiçeklerden geliştirilmiş geometrik örnek, kendini belli etmektedir.
10.8. OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE
Osmanlı Hükümdarlığı esnasında bir çok Türk kabile beraber yerleşip bir dizi kasaba ve küçük şehir kurmaya karar vermiştir. Marmara Denizi'nin kıyısında İstanbulun 60 km kadar doğusunda bir şehir kurmuşlardır. İlk saray halısı atölyesi bu şehirde tesis edilmiştir ve Osmanlı saraylarını dekore etmek üzere değişik ölçülerde halı dokumacılığına başlanmıştır. Bu istisnai güzellikteki kilimler aynı zamanda barış ve savaş dönemlerinde Avrupa ülkeleriyle ilişkileri pekiştirmek adına kral ve kraliçelere, ordu komutanlarına hediye olarak da yollanmıştır. 14. yüzyıl sonlarına doğru bu kilimler Avrupa evlerine, kiliselerine ve şatolarına girmeye başlamıştır.
     19. yüzyılda İstanbul'un Kumkapı, Topkapı ve Üsküdar gibi bölgelerinde saray halısı atölyeleri açılmaya başlanmıştır. 1891 de ise Sultan II. Abdülhamit kurulan şehirde ki atölyelerin sayısını ve büyüklüğünü arttırmıştır. Böylece halı dokumacılığı çeşitlilik kazanmıştır. Bu gelişim süresince Orta Asya'dan Anadolu’nun ovalarına ve kıyı şeritlerine kadar Anadolu kilimleri saflığını ve karakteristik özelliklerini korumuştur. Türk saray kilimleri Türk egemenliğinde ki kaynaklardan esinlenmiş olup Türk standart ve gereksinimlerine göre değişikliklere uğramıştır. Bu süreç içerisinde kilimler Avrupa'da da hakkettikleri yere ulaşmıştır. Hereke, Uşak ve Bergama gibi bölgelerin kilimleri zaman içinde ünlenmiştir. Anadolu kilimlerinin tasarım, renk ve sembolleri inanılmaz bir şekilde zengindir.                                                                                                                                           Bu kilimler günümüzde 750den fazla köyde dokunmaktadır. Osmanlı halı ve kilimlerinde Selçuklu halı sanatı geleneğinin sürdürülmesine karşın, bitki ve hayvan motiflerinin yerini geometrik desenlerin ve dinsel motiflerin aldığı görülmektedir. Osmanlı döneminde özellikle Gördes, Kula, Lâdik, Bergama, Milas, Uşak, İzmir, Kayseri, Sivas, Kütahya ve Hereke halı ve kilim dokumacılığında önemini korumuş merkezlerdir. Anadolu'da gelişen halı dokumacılığının yanı sıra 15. yüzyıldan sonra Osmanlı saray halıları denen, teknik ve motif bakımından farklı bir halı türü ortaya çıkar.
Bu halıları lale, karanfil, sümbül, gül, yaprak ve çeşitli çiçek motifleri süslerdi. İran düğümü denen bir teknikle dokunan Osmanlı saray halıları kadifeyi andıran yumuşaklıkta ve çok sık dokunur.
10.9. TEZGAH ÇEŞİTLERİ
Halıcılığın yaygınlaşmasıyla köylerde, evlerde, ıstar denilen halı tezgahları yapılarak kurulmuştur. Istar iki yassı tahtanın bir üst, bir alt tarafına takılan "top" denilen yuvarlak ağaçlarla yapılır. Genel olarak halı tezgahları iki cinse ayrılır:
1. Sarma Sabit Tezgahlar: Leventlerin eksen uçları girecek şekilde iki uçları delik olan iki yan tahtası ve alt top, üst top tabir edilen iki adet levendin montaj edilmiş diğer cihazlarının takılmış haline "Takım Tezgahı" denir. Çözgü toplar üzerine sarıldığı için ve hali dokunacak yere payandalarla çakılıp tespit edildiğinden dolayı "Sarma Sabit Tezgah" adı verilir.
2. Portatif Seyyar, Düz Tezgahlar: Bir yere çakılmayıp üzerinde çözgü ile istenildiği yere gezdirilebildiğinden adına "seyyar tezgah" denilmiştir. Sanayide çeşitli tiplerde profil ve saç demirlerden de yapılmaktadır.
10.10. KALICI RENKLERİN ELDE EDİLİŞİ
Halı ve kilim dokumacılığında canlı ve kalıcı renkler elde edebilmek için bitkilerden, köklerden, meyvelerden ve bazen de böceklerden boyalar hazırlanırdı. Boyama işini hemen hemen yalnızca erkekler yapardı. Boya yapan kişi köyünde ya da kabilesinde belli bir saygınlık kazanırdı. Çevrelerine ne iş yaptıklarını göstermek için ellerindeki boya lekelerini temizlemezlerdi. Boyama ve renkleri karıştırarak değişik renkler elde etme yöntemleri babadan oğula geçen sırlardı. Yün istenen ton elde edilinceye kadar önce bir boyaya, sonra öbürüne batırılıyordu ve en büyük güçlüklerden biri yünün her boyada ne kadar bırakılacağına karar vermekti. Boyanın elde edildiği ot ve bitkiler kırlardan toplanır ya da boyacı bunları kendi bahçesinde yetiştirirdi.
          Boyacılar elde edebildikleri kırmızı ton sayısına göre becerilerinin ölçüsünü ortaya koyarlardı. Avrupa'da yetişen bir otun kökünden, öğütüldükten sonra kaynatılarak değişik kırmızı tonlar elde edilirdi. Koyun kanından elde edilen canlı kırmızı en eski doğu boyalarındandır. Soğan, böğürtlen, pancar ve çeşitli bitkilerden de değişik kırmızılar elde edilirdi. İran safranı ve sumak köklerinden sarı renkler, çivit bitkisinden mavinin bütün tonları elde edilirdi. Ceviz ağacının kabuğundan, kök boyası tohumunun kabuklarından ve pancar kökünden kahverenginin farklı tonları elde edilirdi. Yeşilin tonları; ceviz ağacının kabuklarından, kök boyasının ve zeytin ağacının yapraklarından elde edilirdi. Lacivert; safran köklerinden elde edilirdi.
         Önceden sarıya boyanmış bir ipliği mavi boyaya batırarak yeşilin tonları bulunurdu. İpliği önce çivitle boyayıp sonra kırmızı boyaya batırarak da koyu bir kahverengi elde edilirdi. Renklerin de desenler gibi belli anlamları vardı. Beyaz her zaman saflık ve kutsallık simgesiydi. Siyah; hata ve yanlışlıkları simgelerdi. Kırmızı; hareket ve din sevgisi gibi anlamlar taşırdı. Sarı; kötülük ve üzüntü demekti. Mavi; güç ve doğruluğu gösterirdi.
İki çeşit kaynatma yöntemi kulanılırdı;
  • Kaynatma Yöntemi
Boyaları çıkacak bitkiler küçük parçalara bölünerek su dolu büyük bir kazanın içine konur ve karıştırılır. Boyanacak yün iplik kazanda her on dakikada bir karıştırılmak suretiyle bir gün boyunca kaynatılır. Bunu yapmaktaki amaç ipliğin farklı renkler almasını önlemektir. Boyama işleminden sonra iplik kurutulur. Boyanan ve kurutulan iplik suyla durulanır ve tekrar boyanır. Böylece iplik dokuma için hazır hale gelir.

  • Kafkas Yöntemi
Boyaları çıkacak olan bitkiler küçük parçalara bölünerek soğuk su ile dolu büyük bir kazanın içine konur ve karıştırılır. Temizlenen yün iplik kazanlara konur. İki günde bir kez karıştırılmak suretiyle 15 gün güneşte kalır. Sonra sudan çıkartılır ve kurutulur.
Kazandaki boyalı su, çömleklere boşaltılır. Daha sonra iplikler bu çömleklere koyulur ve sonraki hafta tekrar güneşe bırakılır. Bu işlem süresince iplik her iki günde bir karıştırılır. Yün iplik ikinci boyamadan sonra yıkanır ve durulanır.Aşağıda listelenen bitkiler el yapımı halıların yün ipliklerinin boyanmasında kullanılır:Ancak genellikle renk ceviz ağacının ve toprağın karışımından elde edilir. Boyamadan önce yün iplik üzüm ağacının yapraklarında kaynatılarak temizlenir. Siyah ve gri renkler topraktan elde edilir.
10.11. DÜĞÜM ÇEŞİTLERİ
Dokumada iki çeşit düğüm kullanılmaktadır.




1-Türk (Gördes) düğümü  
Gördes veya Türk düğümü.Türk Düğümü                                                                   



“Tablo-1”                                                                                                         “Tablo-2”


Hereke halıları düğümü.


















“Tablo-3”





Hekim düğümü.2-Fars düğümü


        Fars Düğümü

                      
                 “Tablo-4”

                                                                                                                                              “Tablo-5”



Sine düğümü, sağa doğru.












             “Tablo-6”



Düğümleme

“Tablo-7”

10.12. HALI DOKUMA İŞLEMİ NASIL YAPILIR?
Eskiden daha çok kadınlar ile çocuklar halı dokurlardı. Kız çocuklar daha 6 yaşlarındayken halıya düğüm atma işinde annelerine yardım etmeye başlıyorlardı. 10 yaşına gelince de kendi başlarına halı dokumaya başlıyor ve genellikle bunları büyüyüp evlendikleri zaman çeyiz olarak yeni evlerine götürüyorlardı. Her ailenin özel bir deseni vardı, ama her dokuyucu buna yeni renkler ve ayrıntılar katarak değişiklikler yapardı.
Çok değerli bazı halılarda 1 cm2'ye 100 düğüm düşer. Dokuma işlemi tamamlandıktan sonra, halının sağlam ve sıkı olmasını sağlayan atkı iplikleri hiç görünmez. Önceden boyanarak hazırlanmış değişik renkte ipliklerle düğüm atarken halıya belli bir desen işlenir. Desenler kuşaktan kuşağa aktarılan motiflerden oluşur. İki ayrı düğüm atma yöntemi vardır: Türk ya da Gördes düğümü ve İran ya da Sine düğümü. İran yöntemiyle daha sık düğümler yapılabildiği için bu halılar Türk düğümüyle yapılanlardan daha niteliklidir. Doğu halıları yapıldıkları ülkeye göre adlandırılır. Altı ana grup vardır: Hint, Çin, Kafkas, Türkistan, Türk ve İran. Çin halılarında genellikle düz bir zemin üzerine zengin renklerle işlenmiş çiçek ya da ejderha desenleri görülür. Hint halılarında çoğunlukla ortada yuvarlak ya da oval biçimli bir ana motif ve dar bordürler vardır. Tüm doğu halıları arasında en iyileri sayılan bazı İran halıları çiçek motifleri ve ara sıra da av sahneleri ile bezenmiştir. Her ana grupta çok değişik motifler vardır. Müslümanların namaz kılarken kullandığı seccade ise özel bir halı tipidir.
Doğu halılarındaki desenler her bakışta göze farklı görünür ve bütün simgeleri bir bakışta görmek olanaksızdır. Kareler, daireler, çiçekler, ağaçlar, sarmaşıklar, yıldızlar, ejderhalar ve haç biçiminde olan bu simgelerin her biri onları kullanan insanlar için bir anlam taşırdı. Haç motifi sağlık, mutluluk ve iyi talih simgesiydi. Daire sonsuzluk anlamına geliyordu. Nilüfer çiçeği mutluluğu simgelerdi.
- Dokumaya başlamadan önce, kilim dokusundan itibaren çözgünün iki kenarına da 5 ve 10cm ölçü alınarak işaret konur.
- Halının düzgün ve kalitesinde çıkması için bu işaretler arasına halı enine paralel olarak düz bir çizgi çizilir.
- Halı hangi ilme tarzında (açık veya kapalı) dokunacaksa, dokunmaya o ilme şekliyle başlanır ve halı bitinceye kadar bu ilme tarzı değiştirilmez.
- Varan gelen ağacı aşağıda iken kaliteye uygun zemin rengindeki ilme ipliği her çift çözgü teline ilme atılarak kıyı kolonunun bir sırası tamamlanır.
- Halının iki kenarında bulunan bir çift çözgü teline ilme atılmaz.
- Kenar örgüsü, zemin rengindeki çift katlı ilme ipliği ile örtülür.
- Dokuyucu dokuma anında mutlaka bıçak kullanmalıdır.
- İlk atkı varan gelen aşağıda iken düz olarak geçirilir. Buna basmâ atkı (alt atkı, kalın atkı) denilir.
- Basma atkı sıkıştırıldıktan sonra varan gelen yukarı kaldırılır.
- İkinci atkı geçirilip ve kirkitle çözgü telleri arasına iyice yedirilerek atılır. Buna da süzme atkı (üst atkı, ince atkı, döke) denir.
- Daha sonra varan gelen aşağı indirilir.
- Kirkit darbelerinin ince atkıyı kesmemesi, hem de ilme sıralarının tam oturması için çözgü arasından patkı (baskı) ipi geçirilerek kirkit sıkıştırma işlemi yapılır.
- Atılan ilme uçları elle çekilerek düzeltilir.
- Daha sonra, dokunan halının kalitesi ve hav yüksekliğine göre ayarlı makasla, ilme uçları sağdan başlanarak kesilir.
- Halı dokunup bitene kadar hep aynı makas kullanılmalıdır.
- Daha sonra aynı işlem devam eder. Kıyı kolonu bittikten sonra halıda bordür olarak dış sedef, geniş su ve iç sedef kısmının dokunmasına kenarlardan ortaya doğru başlanır.
- Bordürün dokunması bittikten sonra, zemin kısmının desenine orta telden itibaren sağa ve sola doğru başlanır.
- Dokuma sırasında desenin halıya yanlış aktarılması gibi bir hata meydana gelirse, derhal dokunan kısım sökülerek hatanın düzeltilmesi yoluna gidilir.
- Dokuma işlemi yapılırken dokunan kısım yükseldikçe, alt levente sarılarak per alma işlemi yapılır.
- Desene göre halının yarısına kadar dokuma işlemi bittiğinde, aynı noktadan ilk yarıdaki işlemler ters alınarak tekrarlanır.
- Böylece dokuma işi bitmiş olur. Önce kilim, sonra çiti örgüsü yapılır.
- Saçak boyu bırakılarak çözgü telleri kesilir.
- Halı tezgahtan çıkarılır. Halının bu haline “ham halı” denir.
- “Ham halı”nın, dokuma hatalarının ortaya çıkması, renklerin canlılık kazanması, kirden temizlenerek satışa arz edilecek hale gelmesi için yıkanması gerekir.
10.13. MİLAS HALILARI
Efsaneye göre Ada Milas desenli halı ismi M.Ö. 4’üncü yüzyılda yaşamış olan Karia Kraliçesi Ada’dan geliyor. Bugün Milas çevresinde dokunan halılardaki figür ve motifler geçmişin izlerini taşıyor.
Ege Bölgesinin Dış Menteşe Yöresinde, Sofra Dağı eteklerinde kurulmuş Muğla iline bağlı Milas ilçe merkezi ve çevre köylerinde dokunmakta olan halılar, genel olarak Milas halıları adıyla tanınırlar. 1261 tarihinde fethedilmesiyle birlikte bölgeye yerleşmeye başlayan Türkmenlerle el sanatımız halıcılığın da bölgeye geldiği bilinmektedir. Menteşe oğulları beyliğinin merkezi olan Milas 1415 senesinde Osmanlı İmparatorluğuna bağlanmıştır. Bugün müzelerdeki en eski örnekler 16. yüzyılda dokunmuş olan seccade Milas halılarıdır. Bugün üretimlere de yansıyan Milas desen karakteri olan asılları da 17. ve 18. yüzyıllarda bu bölgede dokunmuş olan özgün Milas halılarıdır. “ Ada Milas” ve “ Direkli Milas” olarak bugün de en çok aranılan Milas halıları, bölgeye has tütün sarısı renkleriyle çevrenin halı kültürünün en önemli geleneksel örnekleridir.
Milas halı dokumacılığı, köylerin dokuma özelliği nedeniyle Karacahisar ve Göreme halıları olarak iki gruba ayrılıyor. Karacahisar seccadeleri, Göbekli, Madalyonlu desenlerle dokunup; çiçek yaprağı, dal gibi motiflerle süsleniyor. Zeminlerde beyaz ve kırmızı kullanılırken, seccadeler koyun yünü ve sık düğümlü sağlam halılar olarak tanınıyor. Kahverengi - sarı tonlarının sıkça görüldüğü mihraplı ve mihrapsız Milas halılarının dokunduğu hali tezgahları, özellikle Milas Bodrum arasındaki bölgede yer alan Bozalan, Gökbel, Aşağı Mazi köylerinde yoğunluk kazanıyor. Milas halılarının en belirgin özelliklerinden birisi açık ve pastel renklerin zevkli bir şekilde bir arada kullanılmasıdır. Devetüyü, kiremit kırmızısı ve maviye yakın yeşil tonları halıda güzel bir albeni sağlamaktadır. Tütün ve Toprak asıllı bu genel renk imajı ile yurtdışında ihraç edilen halılarımızın da başında gelmektedir.
10.14. HALI MOTİFLERİNİN ANLAMLARI
Yaprak: Doğum ve ölüm ifade eder. Düşen yaprak ölümü, filizlenen yaprakda, doğumu, sonsuzluğu ifade eder.
Ejderha: Tabiat ötesi güçleri ifade eder.
Ok : Cesaretin ve korkusuzluğun sembolüdür. Halılarına bu desenleri dokuyan kadınlar, güçlü birer kocalarının olduklarını ifade ederler.
Koç Boynuzu :Güç, sağlık, güzellik ve erkeklik gücünü simgeler.
Göz : Kötülüklere karşı koruyan genelde mavi renkte olan noktalar.
Kartal :Gökyüzüne hakim, bulutların üzerinde uçan, sağlığın ve özgürlüğün sembolüdür.
Küpe : Evlenme arzusunu simgeler.
Yılan :Yeniden doğmak, ölümsüzlük ve sonsuzluğu anlatır.
İnsan Motifi :Yakın ve sevgi dolu olan ilişkilerin anlatımıdır.
Başak :Doğumun ve bereketin ana sembolüdür. Doğurganlığın arzusu olarak halılara yansır.
Muska : Türkmen ve Yörük yapımı halılarda koruyucu nitelik olup, kötü ve kem gözlere karşı, sahibini ve kullanan insanı koruması arzusuyla yapılmıştır.
Akrep :Gurur ve özgürlüğün simgesi olarak halılarda yansır.
Hayat Ağacı :İnsanların, dünya ile gökyüzü arasındaki basamakları simgeler.
Kuş :İyi dileklerin, müjdelerin habercisidir.
El :Kötülüklere karşı korunmayı anlatır.
Yonca Yaprağı :Şansı ve kısmeti simgeler.
Tavuz Kuşu : Ölümsüzlüğün ve yeniden doğuşun sembolüdür. Cenneti anlatır.


10.15. 16. VE 17. YY. KLASİK DEVİR TÜRK HALI SANATI . (UŞAK HALILARI)
Selçuklu halılarından sonra, Türk Halı sanatının ikinci parlak devri XVI. yüzyılda Uşak ve çevresinde yapılan halılarla başlar. Türk halıları içinde en büyük ve tanınmış grup olan Uşak halıları, Avrupalı ressamların tablolarında sık sık tasvir edilip, XVIII. yüzyıl sonuna kadar çok tutulduğu halde, envanter kayıtlarında Uşak adı geçmez ve bunlar Türk halıları diye bilinir. Yerli kaynaklarda ise bu halılar, 17. yüzyıldan beri tanınmaktadır. Evliya Çelebi (1633'te), İstanbul loncasında 111 halı tüccarı ile, İzmir, Selanik, Kahire, İsfahan, Uşak ve Kavala menşeli halıların satıldığı 40 dükkandan bahseder.
İki esas grup olarak madalyonlu ve yıldızlı Uşak halıları alışılmış isimlerdir. Bunlardan hangisinin daha önce olduğu belli değildir. Yıldızlı Uşak grubunu daha önce kabul edenler varsa da, gerçek çıkış tarihini belirlemek bugünkü bilgilerle imkânsızdır. Tablolardaki tasvirlerine bakarak 16. yüzyılın ilk yarısına mal edilebilir. Türk halılarında madalyon şekli de ilk defa bu yüzyılda kullanılmaya başlamıştır.
Madalyon şeması İran'da minyatürlü yazmaların tezhipli sayfalarından, yani kitap süs'leme sanatından halı sanatına geçerek 16. yüzyıl Tebriz halılarında önemli bir rol oynamıştır.
1514'de Tebriz'in Türkler tarafından fethinden sonra madalyon şeması fikir olarak Türk halılarına da girmiştir. Uşak halılarındaki çok çeşitli zengin madalyon tipleri Türk ustaların hâkimiyet ve yaratma gücünü belli eder. Bu ustalar kitap sanatını halıya aktarmaktan çekinmişlerdir.
Tebriz, Keşan ve İsfahan halılarında esas örnek olarak halının ortası iri bir madalyonla, köşeler çeyrek madalyonlarla belirtilerek, madalyonların içi ve halının zemini minyatür sanatına göre bitki süslemeleri, insan ve hayvan figürlü kompozisyonlarla doldurulmuştur. Böylece minyatür sanatının, aynı nakkaşlar tarafından çizilen halı örnekleri kartonları ile tekstil tekniğine uygulanması yüzünden İran halısının gelişmesi tıkanmıştır.
Buna karşılık XVI. ve XVIII. yüzyıl Uşak halılarında yeni örnekler tekstil sanat ve tekniğine uygun olarak değerlendirilmiş, tabii olarak devamlı gelişmesi sağlanmıştır.
MADALYONLU UŞAK HALILARI
Madalyonlu Uşak halıları daha önemli bir grup olarak XVIII. yüzyıl içinde de gelişmiş, 10metreye kadar uzun olanları yapılmıştır. Orta eksende yuvarlak, yanlarda sivri dilimli madalyonların sıralanmasından ibaret ve sonsuzluğa işaret eden kompozisyon, İran halılarının  sınırları belli ve kapalı kompozisyonundan Kırklıdır.
 Sonsuz örnek halinde sıralanmış madalyonlardan kesilmiş bu kompozisyon düzeninde, ancak madalyonlar bazen oval, bazen yuvarlak olarak değişmiş, sıralanışta zeminin boyutları farklı da olsa bir değişme olmamıştır, Bol sayıda kalmış olup, 18. yüzyıl ortalarına kadar devam eden madalyonlu uşakların en iyi cinsleri, sarı çiçeklerle doldurulmuş lacivert zemin üzerine koyu kırmızı ve mavi madalyonlulardır. Kırmızı zeminliler daha zengin'dir ve madalyonları hep lacivert olur. Umumiyetle yünden yapılmış, bazen pamuk kullanılmıştır. Kırmızı, lacivert ve parlak sarı hâkim renkler olup, ikinci derecede yeşil, mavi renkler, konturlarda siyah kullanılmış, üç asıl, iki yardımcı renkle zengin şahane dekorlar meydana gelmiştir.
XVI. yüzyıl başlarından itibaren süratle gerek klasik şeklini almış olan madalyonlu Uşak halıları, hemen Avrupa'ya da ihraç edilmiştir. VIII. Henri' nin, Kraliçe Elizabeth zamanında 1570'te kopya edilen bir aile resminde, ayakları altına serilmiş bir madalyonlu Uşak halısı tasvir edilmiştir. 16. yüzyıl Hollanda enteriör resimlerinde masaya serilmiş madalyonlu Uşak halılarının çok titiz resmedilmiş tasvirleri vardır.
17. yüzyılda madalyonlu halıların değişik tipleri de ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri sekiz dilimli madalyonların değişik eksenlerle sıralanmasından meydana gelen sonsuz örnek prensibini kuvvetle belirtmektedir. Bunun daha eski bir örneği son harpte Berlin Müzesin' de yanmış fakat bu arada birçok başka örnek'leri bulunmuştur.
İstanbul TİEM' de ve Konya Mevlana Müzesi'nde parça halinde ve tam olarak birçok madalyonlu Uşak halılarının şahane ve çok değişik örnekleri vardır.
YILDIZLI UŞAK HALILARI
Yıldızlı Uşak halıları sayıca daha küçük bir ip olup, sekiz kollu yıldızlarla küçük baklava biçimindeki madalyonların kaydırılmış eksenler üzerinde alternatif sıralanmasını gösterir. Bunlar orta boy halılardır, dört metreden uzun olanları pek azdır. Zaman bakımından da 17. yüzyıl sonundan ileri geçmez. Daima kırmızı zemin üzerine sekiz köşeli yıldız madalyonlar ve küçük baklavalar koyu mavi ekleri meydana getirir. Bunlarda halının ortası belirtilmez ve madalyonların sonsuz örneğe bağlandığı açıkça bellidir. Bazen zemin, mavi madalyonlar kırmızı renkte olabilir. Madalyonların içi sarı ve kırmızı palmet ve çifte Rumilerle dolgunlaşmış, zemin köşeli dallar ve çok renkli çiçeklerle bezenmiştir. Bunların başlangıç tarihleri daha belirlidir.
Daha önce bir geleneği daha sonra da bir devamı olmadan yıldızlı Uşak halılarının en şahane örneklerinin İngiltere'de yapılmış sonra bu tezgâhların birdenbire tatil edilmiş olduğu'nu düşünmek güçtür.
İstanbul Türk ve İslam Eser'leri Müzesi'nde ortada tam, altta üstte birer yarım yıldız madalyonla yalnız orta eksenden ibaret kalmış geç devirden küçük bir örnek dikkati çeker. İstanbul, Sultanahmet Camii, Hünkâr Kasrındaki Vakıflar Halı Müzesi'nde 17. yüzyıldan kalma bu çeşit halılarda, diğer enteresan örnekler vardır. Bunlar arasında çok eskimiş bir yıldızlı Uşak mavi zemin ve kırmızı yıldız madalyonu ile değişik bir görünüştedir.Edirne, Selimiye camiinin yeni tamamlanan restorasyon çalışmalarında pencerelerin tavanı temizlenince sıvaların altından, devrinden kalma (1575) siyah renkte kalemisi desenler meydana çıkarılmıştır. Bunlar yıldızlı Uşak halılarının örnekleriyle yakın benzerlik gösteriyorlar. (Resim 36, 37) Karakoyunlu Türkmenlerinden başlayarak Türk Sanatı'nın çeşitli alanlarında geliştirilen bu motifler kullanıldıkları yere ve maddeye göre bu eserler üzerinde değişik uygulama şekilleriyle orijinal bir süsleme zenginliği yaratmışlardı.

Hiç yorum yok: